Herkesin merak ettiği bişeyler vardır bu hayatta.Benim merakım hayatımızda sıradanlaşmıs, varlığını

mertkocturk

Herkesin merak ettiği bir şeyler vardır bu hayatta. Benim merakım hayatımızda sıradanlaşmış, varlığının olmadığını düşünmediğimiz şeylerin nasıl oldu da keşfedildiği..
Örneğin yer çekimi kuvveti. Daha çok küçükken öğrendik ve nedenini sorgulamadık. Oysa yerçekiminin varlığının bilinmediği dönemlerde vardı dünya tarihi üzerinde .
Peki kim nasıl keşfetti?
Dediğim gibi benim merakım da bu tarz şeylerin nasıl keşfedildiği,kimler tarafından keşfedildiği ve icadının arkasındaki hikayeler ...şimdiden iyi okumalar :)

Bu Blogda Ara

5 Haziran 2015 Cuma

Neden Sosyal Medya ?

                    
5706_sosyal_medya_111

Bilgi çağı ile paralel ilerleyen teknolojik gelişmeler sonucu, bilginin paylaşımının hızlanması gibi nedenlerden dolayı yeni platformlar ve sektörler ortaya çıkmıştır. İnternet kullanımının yaygınlaşması, her evde en az bir bilgisayarın bulunması ya da her ortamda akıllı telefonlar ile ağlara bağlanım kolaylığının olması, kişileri interaktif dünyada oldukça ulaşılabilir bir duruma getirmiştir. Bunu gören girişimciler ise, internet alanında yeni sektörlere yelken açmışlar ve bu tip kullanıcıları kurdukları web platformlarına çekebilmeyi amaçlamışlardır.
Önemli interaktif platformlar, ülkemizde ve dünya genelinde, forum benzeri web sitelerinden esinlenerek meydana gelmişlerdir. Google ve Yahoo gibi arama motorlarının, sürekli güncel kalan ve yeni anahtar kelimeler kazanan web sitelerini daha üst seviyelerde değerlendirmeye başladığı dönemde, çeşitli web siteleri kullanıcıların yazılarından faydalanmak istemişlerdir. Bu sayede, hem kullanıcılar sanal birer kimlik kazanarak onore olacak, hem de web siteleri güncelliğini korumuş olacaktır. Yalnızca manevi açıdan değil, maddi açıdan da gelir kapısı olabilecek bir sektör haline gelen bu tip platformlar, bünyelerindeki yazarları genel olarak seçerek almaktadırlar. Peki, buraya kadar olan kısımda, bu sektörün nasıl ve ne amaçla doğduğu belirtilmişken, acaba insanlar ne için bu tip sitelerde yazmaktaydılar?
5706_socialnwtwork

Bu sorunun en kuvvetli cevabı, insanların beğenilme dürtüsünden ileri gelmektedir. Bir şekilde yazarak kendini ifade etmeye çalışan bireyler, yazılarının sanal ortamlarda okunması ile kendilerini kimi zaman önemli hissetmekteler, kimi zaman ise paylaştıkları fikirlerin sadece kendilerine ait olmadıklarını düşünmektedirler. Son yılların moda web projelerinden olan, sosyal medya tanımlamasının içini dolduran Facebook, Twitter, Ekşi Sözlük, Galatasaray Sözlük, İtü Sözlük gibi birçok alanda farklılaşmış ve özelleşmiş web siteleri, sanal dünyanın en sık kullanılan alanları haline gelmişlerdir. Sözlük tipindeki web siteleri, yazarlarını kendileri belirlerken, diğer sosyal paylaşım sitelerine ise isteyen herkes üye olabilmektedir. Bu nedenle, sözlük yazarlarının yazdıklarının sosyal medya hesaplarında paylaşılması, beğenilmesi ve kitlelerin bu fikirleri okuyabilmesi, bu bireyler adına mutluluk verici bir durumdur. Çünkü birey, kendini yalnız hissetmeyecek ve kaçınılmaz insanlık dürtüsü olan beğenilme duygusunu, iliklerine kadar hissetmiş olacaktır.
5706_blogging1

Bir başka yazı yazma sebebi ise, genel olarak akademik ya da habervari işlere imza atan bireylerin, fikirleri ile toplumu yönlendirme amacından ileri gelmektedir. Günümüzün tanınmış gazeteci ve akademisyenleri, bu sınıfa girebilir. Ayrıca, sanal ortamlarda yazı yazma yöntemi ile, gündemde kalabilme amacı güden tanınmış kişiler de bulunabilmektedir. İnsanları örgütlemek, duyurular ve organizasyonlar yapmak amacı ile, belirtilen platformlarda yazan bireyler de unutulmamalıdır. Çünkü sosyal medya, örgütlenme ve haberleşme adına, çok ciddi bir güç haline gelmiştir. Bu sayede, bir kişiden yayılan önemli bir haber, kısa sürede milyonlarca insana ulaşabilmektedir. Para kazanmak, gelir kaynağı olarak yazılarını kullanmak isteyen bireyler ise, sınıflandırmanın en yeni üyeleridir. Çünkü, internet piyasası ve bağlı sektörlerinin gelişimi, neredeyse son 15 yıllık bir geçmişe sahip olduğu için, bu alandaki ufak tefek para kazanma yöntemleri de yeni yeni gelişmektedir.
İnternet siteleri ve sosyal medya platformlarında, çeşitli sebeplerle yazılar yazılsa da, bunların ayrı ayrı pek çok amacı bulunmaktadır. Başlıca sebeplere yukarıda değinilse de, devinim ve yenileşim içindeki tüm platformlar, bir çok yeni nesil yazar ile farklı yollara ve farklı amaçlara doğru da ilerlemeye devam edecektir.

3 Haziran 2015 Çarşamba

" Biyomimikri " de Neymiş

                    
4247_kelebek
Kuşlarda, balıklarda, bitkilerde, hayvanlarda ve yaşayan diğer tüm canlılardaki tasarım, mühendislerin aynı görevi yapmak için ürettiklerinden üstündür. Bazıları, çalışan bu tasarımları direk kopyalamanın daha iyi bir fikir olduğunu düşünüyor. Bir kuş gibi uçabilmek, bir balık gibi yüzebilmek, bir yarasa gibi görebilmeye ne derdiniz? Pek çok çocuk böyle şeyler yapabildiğini hayal eder ve bu hayaller boşa geçen zamanlar değildir çünkü teknoloji böyle hayal gücüyle gelişir. Pek çok bilim adamı ve mühendis de yüzyıllardır böyle şeyler yapabilmeyi hayal ediyor. Aslında doğanın bu mucizelerini kopyalamaya çalışıyorlar. Bu biyomimikri, biyonik, biyomimetik ve doğadan ilham alan tasarım olarak biliniyor.
4247_leonardo
İlk insan yapımı uçak tasarlanırken Leonardo da Vinci de, Wright Kardeşler de kuşların nasıl uçtuklarını incelediler. Bugün kullandığımız uçaklar, uçan kuşlar tarafından sergilenen karmaşık kontrolle kıyaslandığında sadece basit birer taklit olarak kalırlar. Bilim adamları artık son tasarım trendi ile ilgili ilham bulmak için çizim tahtalarıyla ormanlık alanlara ve tarlalara geri dönüyor. Florida Bilim Araştırma Üniversitesi’ nin açıkladığı gibi özellikle askeri alanlarda son zamanlarda trend olan mikrohava araçları veya MAVs olarak bilinen kanat genişlikleri 6 incten küçük olan minyatür uçaklardır. Onlarda bu uçakları tasarlarken tıpkı Leonardo da Vinci gibi kuşları incelediler.
4247_biyomimikriUltracane, Leeds Üniversitesinden bir grup araştırmacı tarafından 1998 yılında kurulan bir şirketin  üretilmiş bir üründür. Bu ürün görme engellilerin kendi yollarını bulabilmelerine yardımcı olmak için geliştirilmiştir. Kullanıcıların önlerindeki engelleri bulabilmeleri için ses dalgaları üretir. Bu cihaz yarasaların tamamen karanlık bir ortamda bile en küçük nesnelerden kaçınmak ve kendi yollarını bulabilmek için kullandıkları sesin yankılanma özelliğinden ilham alınarak yapıldı. Bu küçük elektronik cihaz beyaz bir bastona bağlıdır ve bastonun koluna geri bildirim sağlar.  Morphotex, bir kelebeğin kanat rengini değiştirme özelliğini taklit eden bir fiber malzemedir. Bu adı morpho kelebeğinden almıştır. Bir japon şirketi tarafından üretilmektedir. Değişik kırılma indeksleri oluşturmak için iki ayrı polimerden oluşan 61 katmanlı nanoteknoloji kullanılarak üretilmektedir. Renk oluşturmak için boyalar ve pigmentler yerine değişik kırılma indeksleri oluşturduğundan daha az enerji harcar ve doğaya zarar vermez. Bu ilerde tekstil ve yapı malzemelerinde kullanılabilir. Biomimicry’a, daha fazla örnek olarak, kablo bağlantılarını verebiliriz. Dulavrad otlarının ve köpeğinin tüylerinin elbiselerine yapıştığını fark eden İsviçreli mühendis George de Mestral, bundan esinlenerek kablo bağlantılarını icad etti ve patentini 1951’de aldı. 1952 yılında ise bir şirket kurarak el yapımı kablo bağlayıcılarını üretmeye başladı.
4247_leonardo
Daha pek çok alanda biyomimikri’nin nasıl kullanılabileceği tartışılmaktadır. Kontrplak ve sunta gibi yapı malzemelerini üretmek için midyelerden esinlenilerek yapılan bir yapıştırıcı kullanılıyor. MIT araştırmacıları bir çöl böceği tarafından kullanılan su toplama sistemini kopyalamaya çalışıyor. Carnegie Mellon Universitesinden araştırmacılar su böceklerinin su yüzeyinde yürüyüşlerini kopyalayan robotlar tasarlamaktayken, diğer bilim adamları cam sünger olarak bilinen bir derin su yaratığını inceleyerek kırılgan bir maddeye nasıl güç verebileceklerini anlamaya çalışıyor. Deniz mühendisleri teknelerin suda nasıl daha etkili kayabileceklerini anlayabilmek için köpek balıklarının derilerini inceliyor. Kim bilebilir, belki ormanda yaptığınız bir yürüyüş veya okyanusta yüzmek bir sonraki icat için size ilham verecektir.

Günümüzün vazgeçilmezi "wireless"

      
4532_imagesKablosuz iletişim yani wireless sistemleri, iki farklı nokta arasında arada herhangi bir kablo olmadan veri transferinin sağlanması şeklinde kısaca açıklanabilir.
Bilinen ilk kablosuz iletişim olan  “sesle iletişim”, ormandaki canlıların birbirleri ile iletişimi, dumanla haberleşme gibi örnekler vermek yanlış olmaz. En eski elektromanyetik wireless sistemi, dumanla haberleşmeyi baz alan bir yapıdır. Beynin bilgiyi alması için, gözün dumanla oluşan sinyalleri algılaması gerekir. Wireless sisteminde de aynen dumanla haberleşmede olduğu gibi havada yayınlanan elektromanyetik dalgaları algılayan antenler veriyi; TV, radyo gibi cihazlara aktarır.
4532_orada-wireless-var-tel-uzerinde-duran-kuslarBildiğimiz kadarıyla wireless iletişimi, Maxwell ve Hertz’in elektromanyetik dalgalar hakkındaki çalışmalarıyla başlamış olsa da, bu noktada asır çığır açan çalışma Tesla’’nın bu dalgalar üzerinden nasıl veri iletildiğini göstermesiyle olmuştur. 1898 yılında Marconi bir gemiden sahille haberleşmesiyle ilk radyo resmen doğmuş oldu. Tesla bu çalışmayı ilk başlatan kişi oldu fakat Markoni bu çalışmayı halka daya yararlı bir hale getirdi ve 1909 da Nobel ödülüne layık görüldü. İlerleyen yıllarda radyo (daha sonra televizyon) bütün dünyaya yayıldı. Halk arasında radyo ve televizyon için “kablosuz iletişim” terimini kullanmayız fakat bilimsel anlamda öyleler.
Teknoloji geliştikçe araba radyolarını örnek verecek olursak, hareketli iletişimde oluşturulmuştur. Bir çok araştırma, eğlence yayınlarının yapılmasına olanak sağladı. 1930 sonlarına doğru geniş bir wireless veri transfer ağı yer aldı.

Zeplin pardon Zeppelin


                    
4503_1Zeplin, İngilizce ismiyle “Zeppelin”; içinde hafif gaz bulunduran, itme gücüyle çalışan yönlendirilebilir bir hava aracıdır. Zeplin’in tarihi, balonlardan gelir. Zeplin ile ilk başarılı uçuş, 24 Kasım 1852 yılında Fransız Mühendis Henry Giffard tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu Zeplin, yaklaşık 43 metre uzunluğunda ve 12 metre çapında Hidrojen dolu bir hava aracıydı. İtme ve yönlendirme işlevini üstlenen üç beygir gücünde bir buhar makinesine sahipti.
Fakat bilinen ilk Zeplin, 1900 yılında yapılmış olup, 20. Yy’‘ın ilk icadı olarak bilinir. 20 yüzyıl hiç şüphesiz birçok icadın olduğu, insanlık tarihinin teknolojik alanda en fazla gelişim sağladığı zamandır. 1900 yılında Kont Ferdinand Von Zeppelin tarafından icat edilen bu Zeplin 128 metre uzunluğunda ve 11 metre çapında Hidrojen kullanılmış bir Zeplin’’dir. Bu Zeplin 16 beygir gücündeki motoru ile saatte 33 km hız yapabiliyordu. Tabi ki bu Zeplin tek olarak kalmadı ve ilerleyen yıllarda bunu yenileri takip etti. Özellikle 1. Dünya savaşı sırasında Almanlar Zeplin’’e önem göstermiş ve Londra ile Paris’i Zeplinler ile bombalamıştır.
4503_2
Daha sonraları 1928 yılında yapılan LZ-127 takip etti. Daha sonra 1936 senesinde LZ-129 yapıldı. Bu Zeplin 1100 beygir gücünde bir motora sahipti ve saatte 110 km hız yapabiliyordu. Daha sonraları Zeplinler ile Atlas ötesi uçuşlar gerçekleştirildi. Öyle ki 1950’li yıllara gelmeden yaklaşık olarak 52.000 kişiyi Atlas ötesine taşımıştır. Fakat birçok büyük kazalar oldu ve yolcu uçakları gelişmişti. İkinci Dünya Savaşı zamanında Zeplin üretimi tamamen durdu. Günümüzde ABD’’de az sayıda üretilen Zeplinler reklam amaçlı kullanılmaktadır.
Sonuç olarak bir zamanlar dış görünüm ile insanların ilgisini çeken Zeplinler, yıllar içerisinde kullanışsız olmuştur. Günümüzde daha kullanışlı hale getirilmeye çalışılmaktadır. Fakat havayolu taşıtlarının günümüzdeki gelişimini göz önüne alırsak Zeplinlerin kullanılması pekte mümkün görülmüyor.

Robotlar Bi Gün Dünyamızı Ele Geçircek mi? Bilinmez :)

 

                    
roRobot sözcüğünü ilk olarak çekoslovak yazar Karel Capek Rossum’s “Universal Robots” adlı oyununda kullanmıştır. Çekoslovakça’da “robota” sözcüğü “zorla çalıştırılan işçi” demektir. Fakat genel bir tanımla robot, ottonom veya önce programlanmış elektronik cihazlar olarak tanımlamak mümkündür.Robotlar bilgisayar kontrolünün yanı sıra uzaktan kumanda ile de kontrol edilebilinir.
Robotlar günümüzde büyük bir tarihsel gelişime uğramışlardır. İnsanların ilk ürettikleri robotlar; eğlence amacı ile üretilmişti.İç mekanizmasından çok dış görünüşü ile ilgileniliyordu.Birden fazla görev istenemiyordu yeni bir görev için yeniden tasarlanması gerekiyordu. Üzerinde herhangi bir sensör yer almıyordu.Günümüzde ise robotlar insanların ihtiyaçlarının büyük bir kısmını karşılayacak hâle gelmiştir.Şuanda en büyük kullanım alanını endüstriyel sanayi oluşturmaktadır. Zamanla insanların robotlara karşı öngörü ile yaklaşmasıyla Isaac Asimov robotların amacının insanlara hizmet olduğunu belirterek, robot yasası adı altında bilgi yayımlar.
Üç maddeden oluşan bu yasa şu şekildedir;
1. Bir robot bir insana zarar veremez ya da kayıtsız kalarak bir insanın zarar görmesine neden olamaz.
2. Birinci yasayla çatışmamak koşuluyla, bir robot insanlar tarafından verilen emirlere uymak zorundadır.
3. Birinci ve ikinci yasayla çatışmamak koşuluyla bir robot kendi varlığını korumalıdır.
ro4Zamanla robotların gelişimini şu şekilde sıralayabiliriz;
*1930’’lu yıllarda uçak tasarımcıları uçaklar için otomatik pilotu tasarladılar. Bunlara Avrupa’da robot pilot deniliyordu. Aynı dönemde ilk olarak sprey boya ile duvarları boyayan endüstriyel robotlar yapıldı. Bu makinelar verilen bir görevi yerine getirebilmek i¸cin önce bir alıştırma ve eğitim evresinden geçiyorlar, bu evrede yaptıkları hareketlerin bilgilerini kaydediyorlar ve daha sonra bu kaydı kullanarak hareketleri tekrar ediyorlardı.
*1940’’larda Westinghouse yatay düzlemde bağımsız olarak tümüyle hareket eden iki robot yarattı. ”Electro” adlı robot, dans ediyor, 10’ a kadar sayıyor, sigara içiyor ve yeni Westinghouse ürünlerini tanıtıyordu. Arkadaşı robot köpek de yanında yürüyor, arka bacakları üzerine kalkıyor ve havlıyordu. Hiçbir insan müdahalesi olmadan, çevresindekileri algılayıp tepki vermek üzere programlanabilen ilk robot. Yapay zeka labaratuvarlarında algılama ve görme ile ilgili teorileri test edebilmek amacı ile tasarlanmıştır. Bu tip¸ calışmalardan biri de 1940’’lı yıllarda Shannon geliştirdiği labirent ¸cözebilen bir faredir. Bu fare basit bir öğrenme algoritması ile çalışıyordu.
*1953 yılında Grey Walter, robot bir kaplumbağa geliştirdi. Oval şekilli bu kaplumbağanın hareket etmesi ve yön değiştirmesi iki motorla sağlanıyordu.
ro5*Kaplumbağa, ufak noktasal ışık kaynaklarının yerleştirildiği karanlık bir odada ışık dedektörleri ile ışığı algılayıp, ışık şiddetine bağlı olarak ışık kaynağına doğru yöneliyor veya ı¸sık kaynağından uzaklaşıyordu. Kaplumbağa aynı zamanda enerjisi azalınca priz bulup kendisini şarj edebiliyordu.
*1953’’te Japon firması Seiko, farklı tipdeki bir çok saat parçasının montajını yapan minyatür bir robot geliştirdi.
*1965 yılında “DENDRAL” isimli ilk uzman sistem yazılım geliştirildi.
*1976 yılında Viking 1 ve Viking 2 uzay araçlarında robot kolar kullanıldı.1998: Robot oyuncak FURBY piyasaya çıktı.
*1999 yılında Sonyi yeni oyuncak ve ev hayvanı Aibo’’yu piyasaya sürdü.
*2000 yılında Honda, yeni humanoid robotu Asimo’’yu dünyaya tanıttı.
*2004 yılında Robotik sektörü sadece Kuzey Amerika’da 1.06 milyar dolarlık iş hacmine ulaştı.
*2008 yılında Nasa’nın Phoenix robotu, Mars’ta başarılı bir şekilde araştırmaları yönetiyor.
*2008 yılından sonrada robotlar gelişimini sürdürdü ve sürdürmeye devam ediyor.

Türkiye'nin İlk Yerli Otomobili "Devrim"


                    
4813_devrim_arabalari

Türkiye’nin ilk yerli otomobili Devrim; 1961 yılında, Eskişehir’de bulunan Tülomsaş, Türkiye Lokomotif ve Motor Sanayi tesislerinde, Türk mühendis ve işçisiyle, yerli malzeme kullanılarak, 129 günde imal edildi.
Herşey; “ Ordunun cadde binek ihtiyacını karşılayacak bir otomobil tipinin geliştirilmesi “ göreviyle başladı. Her açıdan, tüm zorluklara rağmen yaklaşık 4.5 ay içerisinde, 4 adet 50 beygirlik A4L (yandan sübaplı) tipi, üç er adet 60 beygirlik A4T (üstten sübaplı) ve 70 beygirlik B3T (üstten sübaplı) tipi toplam 10 motor, 3 adet A tipi ve 4 adet B tipi toplam 7 şanzıman olmak üzere toplamda 4 adet sedan otomobil imal edildi..
Cumhuriyet Bayramı törenlerine yetiştirilen otomobillerden biri, benzini bittiğinden dolayı, basın ve ithal otomobil satan çevrelerce karalanmaya çalışılsa da ikinci Devrim otomobili ile Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel; Hipodrom’a gidip geçit törenine katılırken, az evvel bahsettiğimiz çevreler Devrim otomobilini görmezden geliyor, otomobil projesi için harcanan 1 400 Lira eleştiriliyor ancak at ıslahı için ayrılan 25 milyon Liradan söz edilmiyordu.
Devrim Otomobili’ni tüm imkansızlıklara rağmen, geceli gündüzlü çalışarak ortaya çıkan ekibin üyeleri şu şekilde sıralanıyor:
*Y. Müh. Emin Bozoğlu
4813_devrim_arabasi (1)
*Y. Müh. Hakkı Tomsu
*Y. Müh. Nurettin Erguvanlı
*Y. Müh. Mustafa Ersoy
*Y. Müh. Celal Taner
*Y. Müh. Mehmet Nöker
*Y. Müh. Hüsnü Kayaoğlu
*Y. Müh. Necati Peköz
*Y. Müh. Nurettin Erguvan
*Y. Müh. Ercan Türer
*Y. Mimar Kemal Elagöz
*Y. Müh. Gültekin Sabuncuoğlu
*Y. Müh. Salih Kayasağın
*Y. Müh. Kemal Serdaroğlu
*Y. Müh. Şecaattin Sevgen
*Y. Müh. Kemalettin Vardar
4813_devrim_eskisehir
*Y. Müh. Şahin Karadağ
*Mak.Mühendisi. Celal Taner
*Y. Müh. Faruk Akyol
*Y. Müh. Samim Özgür
*Y. Müh. Salih Kaya Sağın
*Y. Müh. Hamdi Tahıllıoğlu
*Y. Müh. Ferdi Mertcan Keskin
*Mak.Müh. Hamit İşeri
*Y.Müh. İsmet Özkan
*Y.Müh. Mustafa Seyrek
*Y.Müh. Hasan Dinçer
*Latif Dinçer
*Metalurjist İsmail Sıdal
*Y.Müh. Yavuz Yücel.
Aracın yapımında, TCDD’nin Eskişehir’den başka Ankara, Sivas ve Adapazarı fabrikaları da rol alıyor..
4813_devrimoootomobili

Devrim Otomobili zamanının tasarım unsurlarını barındırırken, dönemin Japon Otomobilleri ve Doğu Avrupa otomobillerinden  iyi olduğu Muhittin Şimşek tarafından yazılan “Cumhuriyet Dönemi Endüstrileşme Maceramız Yarım Kalan Devrim Rüyası” adlı kitapta vurgulanmaktadır. Batı kafasıyla otomobil yaptınız ama, doğu kafasıyla benzin ikmalini unuttunuz’’ sözü kadar Devrim Otomobili’ni anlatan “‘’Devrim Arabaları’’” adlı sinemada geçen, “Türkiye’de hiçbir başarı cezasız kalmaz”” sözü de düşündürücüdür..
Devrim’in imali sırasında ayarlı direksiyon kullanılması gündeme gelir. Bu öneri kabul görmezken, kısa bir süre sonra bu uygulama Amerika’’nın lüks otomobil markası “Cadillac” tarafından yeni bir uygulama olarak sunuluyor. Aslında Devrim Otomobili hakkında söylenecek, tartışılacak çok şey var. Ancak en önemli konulardan biri; 1961 yılında imal edilen bir otomobil için hayati öneme sahip kilometre saati dahil bir çok göstergenin, Türkçe olarak yer almasıdır. Günümüzde bir çok araçta göstergelerin Türkçe olduğunu göremezsiniz!
Bazı kaynaklara göre de, Devrim Otomobili’’nin fikir aşamasında, ağır sanayi özellikle motor imali konusunda çabaları olan Necmettin Erbakan’ın da etkisi olduğudur..
Devrim Otomobili, bazı çevrelerce kabul görmemesine rağmen, gerek devlet kayıtları, gerekse tamamen yerli tasarım ve imkanlarla çalışılarak, hakikaten devrim yaptı.
Zira ülke insanı, tüm olumsuzluklara rağmen iyi şeyler yapabiliyor. Ancak devamını getiremiyor. Günümüzde yerli otomobil tartışmaları ve çabaları sürüyor. Devrim Otomobili’nin isim hakları da Ankara’da yerli otomobil konusunda çalışma içinde olan bir firma tarafından alınmış durumda.
Devrim Otomobili ise zamana inat, halen çalışır durumda Eskişehir’de sergileniyor.
Çoğu kaynakta 4 adet üretildiği yazılan otomobilin; ancak bir tanesi günümüze kalmış durumda. Diğerleri nasıl ortadan kaybolduğuna dair, bir iz, bir kanıt maalesef yok. Aslında Devrim’in bir ikincisi daha var. O da, Devrim Arabaları filmi için, birebir aynısı imal edilen, başrol oynayan Devrim!
Devrim’in teknik özellikleri;
*4 silindirli, 4 zamanlı, 2070 cm3 hacminde benzinli motor,
*Silindir çapı 81 mm
*3600 devri/dakika azami motor devri,
*Azami hız 135 km/saat,
*Uzunluk 4500 mm, genişlik 1800 mm, yükseklik 1550, ağırlık 1250 kg.
Unutmadan, Devrim otomobili; Otomobil Distribütörleri Derneği’nin her yıl geleneksel hale gelen ODD Gladyatörleri Satış ve İletişim Ödülleri gecesinde sergilenmektedir.

Geçmişten Günümüze " Sakız"


                    
4850_sakiz_recinesiSakız, her yaştan insan için en favori meşgalelerden biri olmuştur. Tarihin en eski şekerlerinden biri olan sakız, tüm dünyada her yıl yaklaşık 4 milyar adet satılmaktadır. Sakızın kim tarafından ve ne zaman icat edildiğini merak edenler, sakızın 2000 yıldan fazladır var olduğunu duyunca şaşırabilirler. Öyleyse sizi daha fazla merakta bırakmadan sakızın nasıl bulunduğunu açıklayalım!
ABD, Kaliforniya’da Susan Montgomery Williams isimli bir kişinin 1994 yılında, 23 inçlik çapı ile dünyanın en büyük sakız balonunu yaparak dünya rekoru kırdığını biliyor muydunuz?
Tarih Öncesi
Arkeologlar ve tarihçiler, erkekler ve kadınların ağaç reçinesini topaklar biçiminde bin yıldan fazladır sakız olarak çiğnediklerini keşfetmiştir. Ağaç reçinesinin bazı tıbbi özellikleri olduğuna inanıyorlardı ve onu çiğneyerek, dişlerini ovarak ağız temizliği yapıyorlardı. Bu reçineyi ağız içinin ferahlaması ve tazelenmesi için kullanıyorlardı. Amerikan Kızılderilileri ladin ağaçlarından dışarı çıkan sıvıdan yapılan bir tür reçine çiğnerlerdi. Bu ticari olarak satılan ilk sakızın üretiminin temelini oluşturmuştur.
1840-1890
4850_walter_diemer

Bu buluşun arkasındaki adam John B. Curtis’ tir. 1848 yılında, ladin ağacı reçinesi üzerinde denemeler yaparak yapışkan, lastik gibi bir malzeme elde etmiştir. Bu çiğnenebilir bir malzemeydi ve sakızın önündeki ticari yolun açılmasına sebep olmuştur. İki yıl süren ladin ağacı reçinesi ile yaptığı başarılı deneylerden sonra, onun ilk büyük sakız üretim tesisi başlamış oldu. Daha sonra sakıza aroma ekledi ve daha yumuşak ve ekstra lastik havası vermek için içine parafin ekledi. Sakız üretim tesisine “Curtis Sakız Fabrikası” ismi verildi.
Sakızın bugünkü modern özelliklere sahip olması için 10 yıl kadar bir süre geçti. Bu özellik chicle olarak bilinen Mezoamerikan ağaçlardan çıkan bir çeşit lateksin kullanılmak üzere Meksika’dan ihraç edilmesiyle kazanıldı. Tam olarak tamamlanmamış olsa da, Fleer kardeşlere hizmet etti. Tatlı materyaller üretme deneyleri yapan bu kardeşler daha sonra yaptıkları buluşa çiklet adini verdiler.
1890-1950
4850_iklet
Chicago merkezli “William Wrigley” isimli şirket sakız üretim işindeki en büyük oyuncularından biri oldu ve hala da en büyük şirketlerden biri olan bu kurum halk arasında “Wrigley” olarak bilinir. 1892 yılında William Wrigley tarafından kuruldu. Wrigley sakızları İkinci Dünya Savaşı sırasında Amerikan askerlerinin streslerini rahatlatmak için bir araç olarak, onlara sakız bağışlanmasından sonra özellikle popüler oldu.
Çikletin ortaya çıkışı yirminci yüzyılın başlarındadır, 1906 yılında Frank Fleer ilk çikleti icat etmiştir. Ancak, üretimindeki bazı kusurları nedeniyle hiç satılmamıştır. Fleer’ in tarifini mükemmelleştiren adam Walter Diemer oldu. 1928 yılında nispeten daha az yapışkan ve diğer sakız türlerine göre daha esnek bir sakız üretmek için bir yöntem keşfetti. Günümüz çikletlerinin temelini attı.
Günümüz
Bugünlerde sıradan sakızlardan, bin bir çeşit aromalı çikletlere ve tıbbi amaçla kullanılan sakızlara kadar değişen çeşitli sakız türleri vardır. Bu tıbbi sakızlarda kullanılan malzemeler aynı zamanda ağız hijyeni için de iyidir. Bazı üreticiler ise hazımsızlık ve mide ekşimesi için rahatlama vaat eden pepsin maddesini sakızlara eklemeye başladı. Şu anda sürekli yenilikler ve benzersiz teklifler aracılığıyla birbirleriyle rekabet eden yüzden fazla sakız üretim şirketi bulunmaktadır. Londra merkezli piyasa istihbarat firması Euromonitor International Ltd’ye göre, 2006 yılında sakız sektöründeki satışların 19 milyar doları değerinde olduğu tahmin edilmiştir.
Son yıllarda sakız çiğnemekle ilgili insanların moralini bozan bazı dedikodular ortaya çıkmaya başlamıştır. Sakız çiğnerseniz kansere yakalanacağınız, yüz kaslarınızın bozulacağı, bağırsaklarınızın birbirine yapışacağı gibi bazı kötü dedikodular ortaya atılmıştır. Ancak yukarıdaki rakamların gösterdiği üzere bu dedikodular sakız sektörünü hiç etkilememiştir ve insanlar hala sakız çiğnemenin keyfini çıkarmaktadır.